Türkiye’de depremler, yalnızca yer kabuğunu değil, toplumsal hafızamızı da sarsıyor. Ancak her yıkım sonrası alınan kararlar ya eksik kalıyor ya da hızla unutuluyor. Özellikle Marmara Bölgesi’nde, İstanbul’un ardından en büyük risk gruplarından biri olan Bursa için zaman daralıyor. Şehir, aktif fay hatlarına yakınlığı nedeniyle ciddi bir deprem tehdidi altında.
Bursa’daki mevcut yapı stoğunun yaklaşık %40 ila %50’si 2000 yılı öncesinde inşa edilmiş yapılardan oluşuyor. Bu da yaklaşık 300 bin konutun deprem açısından riskli olabileceğini gösteriyor. Buna rağmen, kentsel dönüşüm süreci olması gereken hızda ilerlemiyor. En büyük engellerden biri bürokrasi. Prosedürler, plan revizyonları, malik uzlaşmaları ve mevzuatın hantallığı; dönüşüm projelerini yıllarca geciktiriyor. Oysa hızlı, güvenli ve planlı bir dönüşüm hayati önem arz ediyor. Depreme hazırlıklı kentler, sadece mühendislik değil, aynı zamanda siyasi irade ve toplumsal uzlaşı gerektiriyor.
Ayrıca Türkiye genelinde olduğu gibi Bursa’da da yeni konut üretimi durma noktasına geldi. Artan inşaat maliyetleri, finansman zorlukları ve belirsizlikler nedeniyle sektörün hareket kabiliyeti sınırlı. Oysa konut üretimi olmadan dönüşüm mümkün değil. Bu noktada devletin hem yasal süreci kolaylaştırması hem de bankalar aracılığıyla faiz destekli kredi modelleri sunması gerekiyor.
Bugün atılacak her adım, yarının can kayıplarını önleme potansiyeline sahiptir. Kentsel dönüşüm yalnızca bir inşaat faaliyeti değil; toplumsal güvenliğe yapılan bir yatırımdır. Bursa özelinde hem yerel yönetimlerin daha proaktif olması hem de merkezi hükümetin finansal ve yasal teşvikleri hızla devreye alması şart. Unutulmamalıdır ki deprem gelmeden dönüşmek, geç kaldıktan sonra toparlanmaktan çok daha insani, çok daha değerlidir.