Enerji etkin bina tasarımı
Kentleşme ve sanayileşme süreciyle ortaya çıkan çevre sorunları, günümüzde ekolojik dengeyi tehdit edecek düzeye ulaşmıştır. Enerji ve madde kullanımının çevre kirliliğine yol açarak dengeyi bozduğu gerçeği tüm toplumlarca kabul edilmektedir. Doğal çevrenin korunmasının ise ancak sürdürülebilir ve sağlıklı yapılarla mümkün olduğu kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Bu nedenle binalarda iç konforu sağlamak için harcanan enerjinin azaltılması ve çevre kirliliğinin önlenmesi, bina tasarımının temel bir unsuru sayılmaktadır.
Ülkemizde sektörel bazda tüketilen enerji miktarı sürekli olarak artmaktadır. Sektörel tüketimdeki artışlar, toplam enerji tüketimini de yükseltmiştir. Özellikle üretime bağlı sanayi ve tarım sektörlerindeki artış dikkat çekicidir. Ayrıca, konut sayısının her yıl artması, konutlarda tüketilen enerji miktarını artırmıştır. Ulaşım faaliyetlerindeki hızlı değişim ve araç sayısındaki artış da bu sektördeki enerji tüketimini yükseltmiştir.
Çevreye duyarlı yaklaşım; enerji etkin bina tasarımı, yeşil, ekolojik ve sürdürülebilir kavramları gündeme getirmiştir. Günümüzde bu konular, yüzyılımızın en güncel alanları arasında yer almaktadır.
Enerji etkin bina tasarımı, yapı bileşenlerinin ‘edilgen sistemler’ olarak kullanılmasıyla ilgilidir (Yüceer, 2010). Güneş ışınımı, sıcaklık, nem ve rüzgâr gibi iklimsel etkenler, yapı bileşenlerinde ısı geçişine yol açarak iç mekân konforunu olumsuz etkiler (Goldstein, 2010).
Bu da enerji kaynaklarının daha fazla tüketilmesine sebep olur (Utlu, 2005). Yapı kabuğunun malzemesi, biçimi, yönü ve saydam yüzeylerin oranı doğrudan iklim koşullarına bağlıdır. Bu yüzden binalarda konforun mümkün olduğunca doğal yollarla sağlanması gerekir. Pencere, duvar ve döşeme gibi elemanlar, iklim ve güneş ışınımından korunmak ya da yararlanmak için araç olarak değerlendirilir. Böylece doğal konfor elde edilerek mekanik iklimlendirme ihtiyacı azalır ve enerji tasarrufu sağlanır.
Enerji etkin tasarımda ısı geçişleri, malzeme seçimi, iklim koşulları ve enerji kaynakları birlikte değerlendirilir. Bu süreç, güneşin mevsimsel hareketine göre yapılan çizim ve hesaplamaların karşılaştırılmasını gerektirir. Bu nedenle zaman alıcıdır ve özel bilgi ister. Tasarımcıların konuya yeterince yoğunlaşamaması uygulama eksikliğine yol açmaktadır. Dolayısıyla enerji etkin tasarım; yeşil, ekolojik ve sürdürülebilir mimarlık kavramlarıyla benzer anlamda kullanılan, güncel ancak uygulamada sınırlı bir yaklaşımdır (Yüceer, 2010).
Bina tasarımı ekip çalışması olarak mimar yapının biçimini belirler, ardından mühendisler iklimlendirme ve aydınlatma gibi hesaplamaları yapar. Oysa enerji etkin tasarımda, en başta alınan biçimsel kararlar ısıtma, soğutma, havalandırma ve aydınlatma yüklerini doğrudan etkiler. Bu nedenle sistemlerin, mimari tasarımın eskiz aşamasında dikkate alınması gerekir. Son 30 yıldır bütünleşik tasarım konusunda yapılan çalışmalar sonuçsuz kalmıştır (Utlu, 2005).
Enerji verimliliği sağlayan tasarım kararlarının uygulanması noktasında yasa ve yönetmeliklerde de yeterince tanımlayıcı değildir. Aslında Enerji Verimliliği Yasası, İmar Mevzuatı ile birlikte değerlendirilmelidir. Çünkü İmar planlarında belirlenen yapılaşma nizamları, enerji verimliliğiyle doğrudan ilişkili değildir. Bunun için özen gerektiren imar planları şarttır. Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği’nin mimari projelere yönelik hükümleri, iklim, yönlenme ve güneşlenme gibi konuları yüzeysel ve göreceli olarak ele almaktadır. Bölgenin karakteristik özelliklerini (iklimsel, coğrafi, vb.) önemsemeyen yapılanma biçimleri maalesef birbirine benzeyen kimliksel özelliği olmayan yerleşim alanlarını ortaya çıkarmaktadır.

