Hatay Antakya Sanayi Bölgesi niçin deprem ve sonrasında ayakta kaldı?
Kahramanmaraş ve Hatay depremleri, 120 bin kilometrekarelik bir alanda etkili olmuş ve Türkiye’nin tarım ve sanayi üretiminin yoğun olarak yapıldığı, tarih, kültür ve turizm bakımından son derece zengin 11 ili ve bu illerde yaşayan 14 milyon insanımızı doğrudan etkileyerek büyük bir yıkıma sebebiyet vermişti. Yedi metreyi aşan büyüklükte yer değişimleri gözlenen depremler sonucunda resmi verilere göre, 53.537 kişi hayatını kaybetmiş, 107.204 kişi de yaralanmıştı. Depremlerden etkilenen 11 ilde yapılan hasar tespit çalışmalarına göre 22 Ocak 2024 tarihi itibarıyla 2.258.622 binadan; 39.361’inin yıkılmış, 21.191’inin acil yıkılacak, 202.571’inin ağır hasarlı, 43.344’inin orta hasarlı ve 1.952.155’inin ise az hasarlı veya hasarsız olduğu tespit edilmişti. Yıkılan veya ağır hasar gören binaların arasında mesken olarak kullanılanların dışında kamu kurumlarının hizmet binaları, tarihi ve kültürel yapılar, okullar, hastaneler, ticari işletmeler gibi yapılar da bulunmaktadır.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından 17 Mart 2023 tarihinde yayımlanan 2023 Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri Raporu ile depremlerin yol açtığı kayıp ve hasarların ilk aşamada tespit edilebilen boyutu ortaya konulmuştu. Raporda, deprem bölgesinden elde edilen ilk bilgiler ve verilere dayanarak, yıkımın Türkiye ekonomisine maliyetinin 103,6 milyar dolar düzeyinde olabileceği tahmin edilmişti. Bu tutarın 85 milyar dolarlık kısmının doğrudan hasar maliyetinden, 18,6 milyar dolarlık kısmının ise ekonomik aktivite kaybı ile dolaylı maliyetlerden oluştuğu ortaya konulmuştu. Oluşan toplam maliyet, 2023 yılı milli gelirinin yaklaşık yüzde 9’una tekabül etmektedir.
Bölgeye yaptığımız ziyarette de gördük ki, depremde can kaybı ve bina sayısı bakımından en büyük kaybı yaşayan Hatay'da, Belen'deki Antakya OSB, sağlam zemin ve çelik konstrüksiyon sanayi tesislerinin yapılması sebebiyle ayakta kalmış. 2 bin 700 kişinin çalıştığı 75 fabrikadan sadece birinde hasar varken, yıkılan hiç olmamıştı.
Oysa ki aynı depremde, Küçük Sanayideki tek katlı sanayi binalarının dahi yıkılmış olduğunu söylesem, sanırım olayın önemini anlamış olursunuz.
Deprem bölgesini ziyaretimiz sırasında gördük ki, yıkılmayan bu sanayi tesisleri ilk anda depremde evlerini kaybeden çalışanlarını ve onların ailelerini tesislerinde barındırıp, ardından da bölgeye ulaştırılan yardımların koordinesinde hem depo, hem de dağıtım merkezi görevi görmüşlerdir.
Deprem gibi büyük afetlerde, halkın morale ve desteğe ihtiyacı olduğu bir dönemde, konutlardaki depreme dayanıksızlık karşısında sanayi tesislerinin ayakta kalması, hiç değilse halkın bir miktar umudu olmuştu. Tabi ilerleyen dönemde üretime kaldığı yerden devam edecek hasarsızlığa sahip olması da şehrin ve ülkenin ekonomisi açından oldukça önem taşımaktadır.
Peki, Antakya Organize Sanayinin binalarını çelik konstrüksiyon yapmak kimin fikriydi? Bu fikri ortaya atanları ve oluşumuna katkı sunanları bir kez daha kutlamak ve bu fikrin yayılması için diğer, özellikle yeni oluşacak sanayi bölgelerinin binalarının da çelik konstrüksiyondan yapılmasını teşvik etmek gerekmez mi?
Önceki yazılarımı takip edenler bilirler ki, depreme dayanıklı konut sistemi dünyada, “Ahşap Konut” olarak uygulanır. Şimdi, bir adım daha ileri giderek, sanayi binalarının da Çelik olmasını söylemek, fazla mı cüret olur? Ne dersiniz?
Hepinizi, 17 Ağustos’un yıldönümünde, bir kez daha düşünmeye davet ediyorum. Ülkemizin ekonomisinin artık bu yanlış uygulamaları kaldıracak durumda olmadığı, olası bir İstanbul depreminin yıkıcılığının daha büyük olacağının hep konuşuyoruz da,
Sonuçta ne yapıyoruz?

