Peyzaj Mimarları : Yeşil alanlar estetikten fazlasıdır
Kentleşmenin hızla arttığı günümüzde, çevre düzenleme ve kentsel tasarım projeleri şehir yaşamının kalitesini yükseltmek için giderek daha çok önem kazanıyor. Uzmanlar, kentsel tasarımda çevre duyarlılığının artmasının, şehirlerin sürdürülebilir kalkınması için vazgeçilmez olduğunu belirtiyor.
Haber: Sibel Öztopçu
Bursa’da hızla artan yapılaşmaya karşı doğayla uyumlu, yerel kimliği yansıtan, iklim dostu planlamalar yapılması gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, peyzajın yalnızca bir süsleme değil; iklim kriziyle mücadelede stratejik bir araç olduğunu belirtiyor.

Zehra Çakır (TMMOB Peyzaj Mimarları Odası YKB)
Doğayla uyumlu, estetik ve sürdürülebilir yaşam alanları oluşturmak için çalışan peyzaj mimarları, yalnızca fiziksel üretimle değil, aynı zamanda mesleki haklar, istihdam ve meslek onurunun korunması adına da çaba göstermektedir. TMMOB Peyzaj Mimarları Odası Bursa Şube Başkanı olarak bu alanda aktif roller üstleniyor; mesleğin görünürlüğünü ve etkisini artırmak için mücadele ediyorum.
Sürdürülebilir ulaşım ve erişilebilir kamusal alanlar kent yaşamı için büyük önem taşısa da Bursa’da bu konuda bütüncül bir yaklaşım henüz tam anlamıyla sağlanamamıştır. Bisiklet yolları süreklilik göstermemekte, yürüyüş parkurları ise çoğunlukla sadece rekreasyon alanlarıyla sınırlıdır. Kamusal alanlarda erişilebilirlik ise çeşitli kullanıcı gruplarının ihtiyaçlarına göre hâlâ yeterince planlanmamaktadır. Bu eksiklikleri aşmak için doğayla bütünleşik, yeşil koridorlarla desteklenen ve aktif ulaşımı teşvik eden planlama anlayışları gereklidir.
Uludağ gibi doğal mirasların kentle entegrasyonu ise yeterli düzeyde değildir. Araç odaklı ulaşım sistemleri doğaya zarar verirken, doğa yürüyüş rotaları, ekolojik koridorlar ve yerel flora-faunaya uyumlu düzenlemelerle bu entegrasyon sağlanabilir. Uludağ’ın yalnızca bir turizm destinasyonu değil; eğitim, farkındalık ve doğayla temas alanı olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunuyoruz.
Bursa’da kentsel ısı adası etkisini azaltacak yeşil altyapı çözümleri (yeşil çatı, geçirgen zemin vb.) henüz yeterince teşvik edilmemektedir. Beton ve asfalt gibi ısıyı tutan yüzeyler tercih edilmeye devam edilmekte; yeşil çatı uygulamaları ise yasal dayanak ve mali destek eksikliği nedeniyle yaygınlaşamamaktadır. Ayrıca kentsel dönüşüm projelerinde çevre düzenlemesi hâlâ geri planda kalmakta, halkın katılımı ise çoğunlukla yüzeysel düzeyde kalmaktadır. Oysa sağlıklı, dirençli ve sosyal açıdan güçlü kentler için peyzaj tasarımı süreçlerine gerçek anlamda katılım ve öncelik verilmesi şarttır.

Fulya Akfidan Sevim (PEYZAJDER YKB)
Kent içindeki açık ve yeşil alanlar sadece estetik değil; sağlıklı yaşam, afetlere karşı direnç, sosyal bütünlük, karbon emisyonlarını azaltma ve biyoçeşitlilik açısından da kritik altyapı unsurlarıdır. Bu alanların planlamasında iklim verileri, su döngüsü, yerel flora ve fauna, toprak yapısı ve kullanıcı alışkanlıkları mutlaka dikkate alınmalıdır.
Pandemi ve büyük depremler, yeşil alanların toplanma, kaçış ve iyileşme gibi hayati işlevlerini yeniden hatırlatmıştır. Bu nedenle açık alanlar yalnızca fiziksel planlamanın değil, kentsel direnç stratejilerinin de önemli bir parçası olmalıdır. Kentsel tasarım artık biçimsel estetikten çok, ekolojik işlevselliği koruyan bir sürece dönüşmüştür. Geçirgen zemin kullanımı, doğal su yollarının korunması, yağmur suyu hasadı, karbon yutak kapasitesi yüksek bitkilendirme ve yerel türlerin tercih edilmesi gibi kriterler sürdürülebilirliğin temelidir.
Ancak Türkiye’de bu kriterler genellikle proje dosyalarında kalmakta, sahada uygulanmamaktadır. Bursa’da 2017 yılında sulama ve drenaj sistemlerini projelere dahil etme zorunluluğu getirilmiş olsa da, uygulama denetimi eksikliğinden dolayı bu projelerin etkisi sahada yeterince hissedilmemektedir.
Yeni konut alanlarının hızla arttığı Bursa’da çevre düzenlemeleri nitelik açısından geri kalmaktadır. Özellikle özel projelerde mahremiyet kaygısıyla çim ve çalı ağırlıklı, su tüketimi yüksek tasarımlar yapılmakta; bu da sürdürülebilir peyzaj anlayışına aykırıdır.
Firma olarak biz yalnızca gerekli alanlarda çim öneriyor, su tasarrufu sağlayan yer örtücü bitkilerle alternatif çözümler sunuyoruz. Ancak çoğu projede yalnızca ruhsat almak için yapılan, uygulanmayan veya yaşatılamayan peyzaj projeleriyle karşılaşıyoruz. Bu noktada uygulayıcı firmaların da kamusal sorumluluk bilinciyle seçilmesi gerektiğine inanıyoruz. Kentte yeşil alanların sadece metrekare olarak değil, fonksiyonel ve ekolojik değerleriyle değerlendirilmesi gerekir. Gölgeleme, su yönetimi, biyolojik çeşitlilik ve erişilebilirlik gibi kriterler göz önünde bulundurulmalıdır. Bazı ilçelerde hâlâ temel park ihtiyacının bile karşılanamadığı görülmektedir. Bu eksiklik, insanları hassas doğal alanlara yönlendirerek bu alanlar üzerinde baskı oluşturuyor. Ayrıca yeni yapılaşma alanlarında altyapı planlamasının inşaatın sonlarına bırakılması; sürekli kazılar, kesintili yeşil alanlar ve düşük kamusal alan kalitesine yol açıyor. PEYZAJDER olarak biz, yeşil altyapının stratejik, ölçülebilir ve disiplinler arası şekilde ele alınması gerektiğini savunuyoruz. Bu amaçla katıldığımız Gölyazı Çalıştayı’nda doğa ile uyumlu, yerel kimliği yansıtan ve afetlere dayanıklı alanlar için öneriler geliştirdik.

Dr. Osman Zeybek
(BUÜ Ziraat Fak. Peyzaj Mim. Bl. Öğr. Üyesi, Peyzajder YKÜ)
İklim krizi, biyolojik çeşitlilik kaybı ve artan yapılaşma, sürdürülebilir peyzaj tasarımını zorunlu kılmıştır. Artık kentsel açık alanlar sadece estetik değil, iklim adaptasyonu, karbon yutak kapasitesi, su yönetimi ve fauna destekleri gibi ekolojik işlevleriyle de değerlendirilmektedir. Peyzaj mimarlığı bu yeni dönemde, sadece görsel değil, ölçülebilir ekosistem hizmetleri sunan mühendislik temelli bir meslek pratiğine dönüşmektedir. Bir peyzaj tasarımının karbon depolama kapasitesi, ısıl konfora katkısı, su döngüsüne etkisi gibi veriler daha fazla önem kazanmaktadır. İklim değişikliği kent florasında değişime neden olmakta, soğuk iklim bitkilerinin zamanla kentten çekilmesine yol açmaktadır. Bursa gibi geçmişte kar yağışının yaygın olduğu şehirlerde artık ladin, göknar, huş gibi türlerin yaşam alanları daralmakta; bu da faunayı da etkileyerek kent ekosistemini zayıflatmaktadır. Çim alanların fazla su tüketmesi gibi nedenlerle yer örtücü bitkilerle su tasarrufu sağlayan stratejiler öne çıkmaktadır. Türkiye’deki yönetmelik değişiklikleri, bu yönde bir dönüşümün başladığını gösterse de uygulamada hâlâ ciddi eksiklikler vardır.
Peyzaj mimarları, doğa ile yapılı çevre arasında köprü kuran, çevresel sürdürülebilirliği gözeten, estetik ve işlevsel açık alanları planlayan önemli aktörlerdir. Ancak Türkiye'de peyzaj mimarlığının rolü sıklıkla daraltılmakta, karar alma süreçlerinde yeterince yer verilmemektedir. Çok disiplinli çalışmalarda meslekler arası iletişim eksikliği, eşgüdüm sorunları ve hiyerarşik yapılar nedeniyle peyzaj mimarları geri planda kalmaktadır. Oysa kolektif bilgi üretimi ve yerel kimliği yansıtan tasarımlar için ekolojik, sosyolojik ve estetik verilerin bir arada değerlendirilmesi gerekir.
Kent kimliği ve kolektif hafızayı oluşturan peyzaj unsurlarının korunması kritik önem taşımaktadır. Konya’da Mevlâna Müzesi çevresindeki ağaç dokusunun yok edilerek betonlaştırılması, mekânsal belleği zedeleyen bir örnek olarak öne çıkarken, Bükreş ve Ankara’da iklime uyumsuz egzotik bitki kullanımı gibi popülist tercihler kaynak israfına neden olmuştur. Bu bağlamda, iklime, kültüre ve doğaya uygun tasarımlar, sadece görsel değil, aynı zamanda işlevsel ve sürdürülebilir olmalıdır. Peyzaj mimarları bu dönüşümün tasarımcısı olmanın ötesinde, aynı zamanda savunucusu ve politika geliştiricisi olma sorumluluğunu da üstlenmelidir.

Doç. Dr. Merve Ersoy Mirici (BTÜ Peyzaj Mimarlığı Peyzaj Planlama Anabilim Dalı)
Avrupa Peyzaj Sözleşmesi, peyzajı sadece doğal bir varlık değil; kültürel, toplumsal ve algısal bir bütün olarak ele alır. Türkiye’nin de taraf olduğu bu sözleşmeye göre, peyzajlar tanımlanmalı, değişim süreçleri izlenmeli ve toplumsal değerlerle değerlendirilmelidir. Peyzaj, sadece bir görüntü değil, doğa ve insan etkileşiminin bir ürünü olarak bölgesel planlamadan yerel politikalara kadar tüm stratejilerle entegre edilmesi gereken çok boyutlu bir varlıktır. Peyzajın ekolojik boyutu, bitki örtüsü, toprak ve döküntü katmanları gibi doğal süreçlerle bağlantılıdır. Fotosentez ve karbon döngüsü gibi olaylar, yalnızca ekolojik değil, ekonomik katkılar da sunar. Bu nedenle peyzaj, sadece süsleme değil; iklim değişikliğiyle mücadelede bir strateji, karbon yutak alanı ve doğa tabanlı çözüm olarak ele alınmalıdır. Peyzaj ekolojisi, bu alanların moleküler düzeyde dahi nasıl çalıştığını anlamaya yardımcı olur.
Bu kapsamda yürütülen güncel çalışmalardan biri, Bursa’nın Peyzaj Karakter Tiplerinin mekânsal olarak modellenmesidir. Bu çalışma, kent ve kır arasındaki geçişleri ve yeşil altyapı stratejilerini belirleyerek yerel kimliklerin korunmasına katkı sunmaktadır. Ancak genel olarak Türkiye’de peyzaj mimarları hâlâ kentsel dönüşüm projelerinde yeterince yer bulamamaktadır. Sektörel önyargılar, peyzajın yalnızca çim ve çocuk parkı gibi dar bir çerçevede algılanmasına neden olmaktadır. Oysa peyzaj, kentsel aidiyet, kimlik ve mekânsal kalite açısından temel bir bileşendir. Peyzaj mimarlığı eğitimi, öğrencileri doğa-insan ilişkisini kavramsal düzeyde sorgulamaya yönlendirir. Bu süreç, öğrencilerin sadece estetik değil, ekolojik, kültürel ve tarihsel bağlamları kavrayarak tasarım üretmesini sağlar. Anlama eşiği aşıldığında, mesleki yaklaşım köklü biçimde değişir. Peyzaj mimarları, sistemsel düşünme becerileriyle geleceği şekillendiren tasarımcılar ve savunucular olarak öne çıkar. Tıpkı Kopernik’in devrim niteliğindeki buluşları gibi, peyzaj mesleğinin de bazı yönleri zamanının ötesindedir; fakat gerçekliğin kendisi uzun vadede bu bilgiyi destekler.

