banner77

banner69

banner88

Harc Community ile sektörde fark yarattılar

Mimar Buse Turan ve İç Mimar Burcu Uluköy, mimarlık ve iç mimarlık disiplinlerini bir araya getirerek kurdukları HARC Community ile Bursa’da kadın girişimciliğinin ve tasarımın gücünü ortaya koyuyor.

GÜNDEM 15.09.2025, 14:56 30.09.2025, 16:11
Harc Community ile sektörde fark yarattılar
banner66

Röportaj: Sibel Öztopçu 

HARC Community çatısı altında bir araya gelerek mimarlık sektöründe kadın liderliğinin ve yenilikçi tasarım anlayışının öncüsü olan Turan ve Ünlüsoy, zorluklara birlikte çözüm üreten güçlü bir ortaklık modeli sergiliyor.

Mimar Buse Turan (Harc Community Kurucu Ortağı)

Mimar olma isteğim çok küçük yaşlarda başladı. 6. sınıftayken, sürekli köprüler, yapılar çizerdim. O zamanlar köprüleri mimarların yaptığını sanıyordum, sonradan mühendislerin işi olduğunu öğrendim ama bu karışıklık bile mimarlık aşkımı değiştirmedi. Evde eşyaların yerini değiştirir, kendimce küçük evler yapar, düzenlerdim. İçimden gelen bir istekle, mimar olacağımı daha o yaşta kafama koymuştum. Dört kız kardeşiz ve annem bizi çok sıkı çalıştırdı, biraz sert bir disiplini vardı ama hepimiz akademik anlamda başarılı olduk. Üniversiteye Uludağ Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde başladım ve burada birden fark ettim ki aslında çok iyiyim. Bulunduğun çevre insanın kendini konumlandırmasında çok etkili. Üniversitede hocaların sevdiği, projeleri yüksek notlarla geçen öğrencilerden biriydim. Üçüncü sınıfta staj yaptığım ofiste çalışmaya başladım ve iç mimarlığın bana ne kadar keyif verdiğini orada fark ettim. Ancak bu alanda iş bulmakta zorlandım ve bir müteahhitin yanında çalışmaya başladım. Projeler çok niteliksizdi ve bu beni çok mutsuz etti. Tasarım yapmaya devam etmek için yarışmalara girdim, çünkü piyasada tasarım neredeyse hiç yok.

"HARC COMMUNİTY FİKRİ ORTAYA ÇIKTI" 

Bu süreçte arkadaşım Burcu da İstanbul’dan Bursa’ya döndü. Onun da pastacılıkla ilgili bir hayali vardı, benim de kahveyle ilgili. Evde kahve kavuracak kadar ilgiliydim bu işe. Bir gün birlikte bir mekan açsak mı diye konuşurken hayallerimiz birleşti. Önce fikir aşamasındaydık, dükkan arıyorduk. Bu sırada çalıştığım ofisin kirası çok artınca ve alan bana küçük gelmeye başlayınca “neden arkasında ofis, önünde kafe olan bir yer açmayalım” dedik. Mimarlıkla tasarımı, kahveyle buluşturan bir marka fikri doğdu. Hem ekonomik kaygılar, hem de hayallerimizi birleştirmek bizi motive etti. Böylece “Harc Community” fikri ortaya çıktı.

"ULAŞILABİLİR, SAĞLIKLI VE SAMİMİ BİR ORTAM YARATMAK İSTEDİK" 

Bizim diğer kafelerden en büyük farkımız, temiz bir zihinle bu işe girdik ve her şeyi deneysel olarak oluşturduk. Gördüğümüz her şeyi satıyoruz, bu bir şov gibi. İçeride çocuklarımıza yedirmeyeceğimiz hiçbir ürünü müşterimize de sunmuyoruz. Örneğin, profiterol yapıyorduk ama katkı maddesi kullanmadığımız için şekli estetik durmuyordu. Müşteriler “bu taze değil mi?” demeye başladı. Biz de estetik durmayan ama sağlıklı olanı yapmaktansa tamamen kaldırmayı tercih ettik. Aynı şekilde  hiçbir surup, tatlandırıcı kullanmıyoruz. O yüzden burada biri bir şey yiyip içtiğinde kendini kötü hissetmez. Kahvede de aynı titizliği gösteriyoruz. Filtre kahvelerimiz, insanlara gün boyu mide yanması yaşatmıyor. Aslında bu çok basit ama sektördeki açgözlülük buna engel oluyor. Ucuz ama zararlı ürünlerle kaliteyi göz ardı ediyorlar. Bizse lezzetli, sağlıklı ve estetik olanı bulmak için çok çalıştık. Bu mekanın barında da, mutfağında da en temel motivasyonumuz bu oldu. Herkes için ulaşılabilir, sağlıklı ve samimi bir ortam yaratmak istedik. Ve bu yolculuk böyle başladı. Biz burada bir meyveye meyve gibi davranmaya çalışıyoruz. Çekirdeği bile yakmadan, olması gerektiği gibi kavurarak kullanıyoruz çünkü her şeyin doğasına uygun şekilde işlendiğinde hem lezzetli hem sağlıklı bir sonuç çıkıyor. Biz bu dönüşüm sürecini bizzat yaşadık, zorlandık ama her hatadan bir şey öğrendik.

"SÜRDÜRÜLEBİLİR MALZEMELER KULLANIYORUZ" 

Bursa’nın kent merkezi maalesef mahvolmuş durumda. Emsal artışları yüzünden gökyüzünü bile göremez olduk. Ağaçlar kesiliyor, sokaklar dar, otopark yok, çöpler birikiyor. Biz kendi dükkanımızda çöp atacak yer bile bulamıyoruz ama katı atık vergisi geliyor. Bahçemizi kullanmamıza izin veriliyor, sonra sigara içildi diye ceza kesiliyor. Biz iki kadın olarak burada bir şeyler kurduk, değer görmek istiyoruz ama sürekli engelleniyoruz. Kafeler çok atık çıkaran yerler ama biz kullandığımız kapaktan bardağa, pipete kadar hepsinde geri dönüşümlü kağıt kullanıyoruz. Plastik ürünleri tamamen kaldırmaya çalışıyoruz. Harc’ta kullandığımız tüm malzemeler sürdürülebilir; doğaya zarar veren hiçbir şeyi kullanmıyoruz. Harç’ın ismi de zaten buradan geliyor.

"EN İYİSİ OLMAK İSTİYORUM" 

Her mimarın bir tarzı ve yaklaşımı vardır, ama bu her müşteriye uymayabilir. Ben mimarlığa başladığım ilk yıllarda bunu çok ayrım yapamazdım ama sonrasında kendi tarzımı benimseyen müşteriler gelmeye başladı. Bu tarzla müşterinin ihtiyaçlarını birleştiriyorum. Benim hayalim sadece Türkiye’de, gerçekten kafe tasarlayan bir yer olmak. Buna odaklanıp en iyisi olmak istiyorum. Şu anda barda çalışmış, espresso makinesini aylarca kullanmış biri olarak; müşterilerin aynı anda kahve istediği anlarda orada çok çalıştım. Attığım her adımın sonuçlarını, kahvenin çıkış süresini nasıl etkileyeceğini biliyorum. Sağıma döndüğümde bulaşık makinesi olmaması, bulaşık yerleştirilememesi, dolaba kolayca ulaşmam ve oradan süt almam, kahvenin müşteriye bir dakika erken gitmesini sağlıyor. Bu da işletmenin kalitesini artırıyor. Bunları deneyimledikçe, yeni kafeler ve mekanlar tasarladıkça çok farklı şeyler fark ediyor, daha doğru tasarım yapıyorum. Aslında mimarlık herkes için deneysel. Biz fakülteden mezun olduğumuzda her şeyi bilmiyoruz, hiç bilmiyoruz. Ham beyinleriz. Piyasada hangi sektöre yönelirsek orada gelişiyoruz. Harç bizim için inanılmaz bir öğretmen oldu. Burada çok şey öğrendim.

İç Mimar Burcu Uluköy (Harc Community Kurucu Ortağı)

1984 doğumluyum. 2007 yılında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun oldum. İç mimar olmaya karar verme sürecimde, aslında “İç mimar olayım” gibi bir hayalim hiç olmadı. Ama insanların hayatına dokunabilecek bir şeyler yapmayı çocukluğumdan beri çok severdim. Ortamı düzenlemeyi, insanların konforunu sağlayacak şeyler yapmayı hep çok sevdim. Başlangıçta moda tasarımcısı olmak istedim. İnsanların hayal bile edemediği şeyleri tasarlamayı çok severdim. İç mimarın müşteriye sunduğu en büyük değer, kişinin hayal edemediği şeyleri gerçeğe dönüştürmesidir. Çünkü insanların yaşadığı yerler, kıyafetler, mekanlar, aslında hayal gücünün bir ürünü. Moda tasarımına yöneldim, İzmir’de sınavlara girdim ve Anadolu Üniversitesi ile İzmir’de Güzel Sanatlar Fakültesi’ni kazandım. Ancak moda tasarımının benim istediğim şey olmadığını fark ettim. İç mimarlık okumaya karar verdim. İç mimarlık, insanlara bir yaşam tarzı sunmak demekti. İnsanların yaşadığı mekanlarda onlara bir deneyim yaşatmak, bu beni çok cezbetti. İç mimarlık eğitimine başladığımda bu mesleği bu kadar seveceğimi tahmin etmiyordum. Çünkü o zamanlar pek bilinçli değildim. Çevremde iç mimar çok olmadığı için yönlendirme de alamadım. Ancak işin içine girdikçe bu mesleğin tam bana göre olduğunu anladım.

"TECRÜBE İÇİN ÇALIŞMAK ŞART" 

İç mimarlık, aslında bir deneyim alanı yaratmak. Mekanın ambiyansı, ışıklandırması, sunum şekli gibi detaylarla müşteriye özel bir deneyim yaşatmak. Eğitim aldıkça ve uygulamada bunu görebildikçe işimi daha çok sevdim. Üçüncü sınıftayken çalışmaya başladım. İlk işim bir otel projesiydi; Eskişehir’den İnegöl’e gidip geliyordum. İşlerin kolay olmadığını, teknik ve ustalarla çalışmanın zorluklarını orada anladım. Karakter olarak biraz naif olduğumu fark ettim; ustaya direkt olarak “şunu böyle yap” diyemiyorsunuz. Ancak zamanla bu zorlukların üstesinden gelmeyi öğrendim. Mezuniyet sürecinde iş hayatına mı, akademiye mi devam edeceğim konusunda kararsızdım. Hocalarım beni hep “okulda kalma, piyasaya çık, iş yap” diye yönlendirdi. Mezun olunca iş hayatına atıldım ve o heyecanla hiç mola vermeden çalışmaya devam ettim. Öğrencilere tavsiyem önce dışarı çıkıp deneyim kazansınlar. Çünkü iş hayatına girince işler hızla ve ardı ardına geliyor, fırsat yakalamak zorlaşıyor. İlk çalıştığım yerde iki yıl boyunca deneyim kazandım. Günümüz öğrencilerinin staj ve eğitim durumuna bakınca, çoğunun kendini fazla iyi gördüğünü düşünüyorum. “Ofis açacağım” diyorlar ama program kullanmayı, müşteri yönetmeyi bilmiyorlar. Bunları mutlaka öğrenmek gerekiyor.

"ÜRETMEYE DEVAM ETMEK İSTEDİM" 

Mimarlık ve iç mimarlık iç içe geçiyor. Maddi kaygılar da önemli tabii; müşterinin size güvenmesi ve ödeme yapması gerekli. Benim şansım yaver gitti, çok büyük projelere imza attım. Daha sonra bu süreçte hamile kalınca kariyerimde farklı bir perspektife sahip oldum. Hamile kalınca dedim ki, işler böyle değil. İstanbul’da çocuk yetiştirmek zor; çok çalışıyordum, gece 1-2’ye kadar. Oğlum 5 buçuk aylıkken Bursa’ya dönme kararı aldım. Bursa’da çocuk büyütme dönemi zordu. Çünkü dışarıda herkes normal hayatına devam ederken, ben hep "saat 8:30’da evde olmalıyım, çocuğu uyutmalıyım" diye düşünüyordum. Ben bu yüzden mimarlığı bırakmayı düşündüm, tamamen anne misyonuna yüklendim ve bu durumu biraz abarttım. Ama bir yandan da üretmeye devam etmek istedim.

"HAYAL ETTİĞİN ŞEYİ SOMUT OLARAK GÖRMEK ÇOK TATMİN EDİCİ" 

Bir noktada ev projeleriyle uğraşırken bu işin zorlukları yüzünden yıldım. Büyük projelerde müşteriyle doğrudan muhatap olmazsınız, ama küçük projelerde müşteriyle mücadele etmek zorundasınız. Kendinizi kabul ettirmek ve işi almak için çok çaba sarf ediyorsunuz. Müşteriler bazen gerçekten zorlayıcı olabiliyor; hatta bazıları proje sürecinde boşanıyor. İnsan ilişkileri ve karakter yönetimi bu meslekte çok önemli ve zorlu. Bir süre sonra küçük bir kafe açma hayalim oldu. Kahveci değil, daha çok özel tatlılar, güzel kahvaltılar ve çay-kahve servis edilen butik bir pastane tarzı bir yer düşünüyordum. Bu iş bana büyük haz veriyor; yaptığın şeyi somut olarak görmek çok tatmin edici. Ancak bu meslek insan ilişkileri yüzünden çok yorucu. Ticari kısmına değil, daha çok romantik kısmına, yani işin yaratıcılık ve estetik yanına odaklanıyorum. Bu süreçte arkadaşımla birlikte kafe açma fikri üzerine çok konuştuk ve sonunda bu projeyi hayata geçirdik. İki dükkanı birleştirip geniş bir alan yarattık. Hem mesleki olarak hem de iş alanındaki farklı uzmanlıklarımız bizi çok besliyor. Dükkanı 2022’de tuttuk, 2023’te açtık.

"ZAMANSIZ OLMAK GEREKİR" 

Bu süreçte estetik ile fonksiyonelliği dengede tutmak benim için çok önemli. Çünkü estetik tek başına ya da fonksiyonellik tek başına anlam ifade etmiyor. İkisi bir arada olmalı. Estetik göreceli bir kavramdır ve zamansız olması gerekir. Moda akımlarına göre yapılan tasarımlar kısa sürede eskir. Bu yüzden mekanda zamansızlık çok önemlidir. Trendler sürekli değişiyor. Benim yaşam tarzımda da moda olan her şeyi rituelleştiririm diyebilirim. Moda olan bir terlik, bir taş şekli, bir kıyafet... Ama bazen de rahatsız eder, o yüzden modaya tamamen kapılmak istemem. Popüler olması, tamamen kapitalist düzenin seni yönlendirmek istediği yer. Trendleri tamamen reddetmiyorum, çünkü ben mimarım ve yenilikçi olmak zorundayım. Yani trendleri kendi tarzıma uyduruyorum. Hayal gücün ne kadar yüksek olursa olsun, tasarladığın şeyin uygulanabilir olması çok önemli. Tasarladığın şeyin gerçeğe dönüşmesi mesleki bilgiyle mümkün. Hayal etmek kolay ama nasıl yaptıracağın önemli.

"KULLANMADIĞIMIZ HER KAYNAK GELECEKTEN ÇALMAK DEMEK" 

“Sürdürülebilirlik bugün dünyada moda oldu ama maalesef birçok büyük firma bunu sadece ‘fair’ kısmını öne çıkararak, aslında gerçek anlamını doldurmadan kullanıyor. Biz ise 2000 yıl dönüşmeyecek malzemeleri kullanmaya devam etmiyoruz. Mesela biz hiç plastik pipet kullanmadık, ama müşteriler ‘Zor iş’ diye şikayet ediyor. Gerçekten anlatmak da çok zor. Sürdürülebilirlik diye konuşuyoruz ama yapmadığın zaman bunun hiçbir anlamı yok. Biz elimizden geldiğince, minimum malzeme ve enerji kullanarak maksimum çözüm üretmeye çalışıyoruz çünkü kullandığımız her kaynak, gelecekten çalmak demek.

"BURSA'NIN MİMARİSİ İÇİN ÇÖZÜM ÜRETMEK ŞART" 

Bursa’da yapı sektörü maalesef birçok sorunla karşı karşıya. Şehirde Bursa’ya özgü tasarım anlayışı, malzeme seçimi ve estetik yaklaşım oldukça eksik. Çoğunlukla herkesin yaptığı standart ve hazır çözümler tercih ediliyor. Özellikle dış cephe kaplamalarında uygunsuz renk ve malzeme kullanımı, Bursa’nın genel estetik algısına olumsuz yansıyor. Ayrıca, yapısal anlamda kalıcı ve doğru bir imar planlamasının olmaması, Bursa’nın mimari kimliğinin zayıflamasına ve şehirdeki görsel kalitenin düşmesine sebep oluyor. İç mekan tasarımı ve mimarlık alanında da benzer problemler yaşanıyor; çoğu zaman müşteriler sadece “ucuz ve hızlı çözümler” talep ediyor, bu da tasarımın ve sürdürülebilirliğin öncelik dışı kalmasına neden oluyor. Burada esas mesele, mimarlık, işletmecilik ve marka danışmanlığını entegre ederek, müşterilere gerçek ve uzun vadede işleyen çözümler sunabilmek. Ekonomik kaygıların yoğun olduğu bu ortamda kalite, sürdürülebilirlik ve özgün tasarımın önemini korumak zor. Bu konuda dik durmak zor olsa da, Bursa’nın mimarisinin geleceği için çözüm üretmek şart.

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!
banner100
13°
az bulutlu
banner62
banner89