İnsanoğlu var olduğu sürece daha önceki çağlarda insanların yaşam alanları temel ihtiyaçları doğrultusunda yapılanıyordu. Son yüzyıldaki mimari anlayış, tamamen ticari bir meta ve hiçbir bilimsel veriye dayanmadan tamamen görsel odaklı bir hale dönüştü. Bu da haliyle kentlerdeki çarpıklaşmayı hızlandırmış oldu.
Günümüzde modern mimari adı altında yapılan ucubeleri bir sonraki yönetim anlayışları onları nasıl ortadan kaldırırız, nasıl günümüz mimarisine uydururuz diye kafa yormaktadır. Bu hem milli ekonomiye zarar veriyor hem de şehirlerin kimliksizleşmesine sebep oluyor.
Mimar Sinan’ın 600-700 yıl önce yaptığı eserleri hala gidip hayranlıkla seyrederken günümüz mimarisinde yapılan bir eseri kolaylıkla on kişiden sekiz kişi eleştirip toplum yapısına ve günümüz ihtiyaçlarına uymadığını tespit edebiliyoruz.
Mimari anlayış her ne kadar günün şartlarına, çağın yeniliklerine göre değişse de bizler bir yapı tasarlarken o yapının yüzlerce yıl var olacağını düşünerek şehrimizin, doğamızın, kültürümüzün özelliklerine uygun olmasına dikkat etmeliyiz.
Avrupa’da yüzyıllardır ayakta duran yapılar hala yılda milyonlarca turist çekerken maalesef biz özellikle Osmanlı döneminden sonra dikkat çekici, turist çekici veya şehrin dokusuna katkı sağlayacak projeleri hayata geçiremedik. Paris’te demir yığını olan bir Eyfel kulesi yılda milyonlarca turist çekerken biz ülkemizde eski yapılarımızla ancak bunu sağlayabiliyoruz. Yeni mimari anlayışta kente değer katan eserler ortaya koymamız gerektiğini düşünüyorum. Buna örnek verecek olursam son zamanlarda Çamlıca tepesinde yapılan verici istasyonlar için kurulan kuleyi çok önemsiyorum. Hem estetik olarak hem de oradaki birçok kötü yapıyı ortadan kaldırıp bir eser ortaya konuldu. Günümüzde de burası İstanbul’umuz için bir sembol yapı olmuştur. Oranın mimarına meslektaşı olarak teşekkürlerimi sunuyorum.
Sonuç olarak artık ucubeler değil, kötü yapılar değil şehrin dokusuna, yapısına, kültürüne uygun ve kente değer katan yapılar tasarlayıp hayata geçirmeliyiz. Bunu da her ne kadar yapıların inşasına karar veren insanların baskısı altında olsakta biz mimarların yukarıda bahsettiğim hassasiyetler çerçevesinde bu tarz yapılaşmaya sebep olacak projeler üretmememiz gerekiyor. Fikir ve tasarım aşamasında kente ve insanlara olan sorumluluğumuzu tüm paydaşlara yapacağımız eserlerle hissettirmemiz gerekiyor.