Günümüz dünyası, bilge olmadan biliyormuş gibi yapanların dünyası. Gerçek bilgiyle yüzeysel bilgi arasındaki çizgi bulanıklaştı. Artık bir alanda yıllarca eğitim almış, deneyim kazanmış, hata yaparak öğrenmiş “uzmanlar” ile “kendine uzman” kişiler aynı sahneyi paylaşabiliyor. Hatta çoğu zaman sesi en çok çıkan, bilgiyi en iyi bilen değil; özgüveni (!) en yüksek olan oluyor.
İşin ehli olmak, yalnızca birkaç bilgiye değil; aynı zamanda o bilginin geniş şekliyle öğrenilmiş ve uygulanmış, sonuçlarıyla yüzleşilmiş ve donanım olarak kendini geliştirmiş olmaya dayanır. Oysa bazı insanlar, mesleki deneyimden ya da alana dair derinlikli bir bilgiden yoksun olmalarına rağmen, kendilerini olduğundan çok daha yetkin göstermekte ısrarcıdır. Üstelik bu sadece bireysel özgüvenle açıklanabilecek bir durum değildir; çoğu zaman çevreden takdir görme isteği ya da maddi kazanç elde etme dürtüsü bu yapay “uzmanlık” görüntüsünü körükler.
İşin kötüsü, bu kişiler yalnızca kendilerini kandırmakla kalmaz; çevrelerini de yanıltırlar. Bir çok alanda insanların hassasiyet gösterdiği alanlarda — ehliyetsiz kişilerin ahkâm kesmesi, ciddi zararlar doğurabilir. Bu aynı zamanda tehlikelidir.
Bu tür kişiler genellikle “kendini pazarlama” konusunda çok başarılıdır. Süslü kelimeler, sahte başarı hikâyeleri, abartılı özgüven… Ancak sorgulayan bir zihin bu maskenin arkasını hemen görebilir. Çünkü gerçek uzmanlık sessizdir. Gösterişten uzak, ölçülü, temkinlidir. Bilgiye saygı duyar, “bilmiyorum” demekten çekinmez. Oysa ehliyetsiz bilgi sahipleri çoğunlukla her konuda konuşur, her şeyi “kesin” olarak bilir, hiçbir şüphe taşımaz.
Toplum olarak bu yanıltıcı görüntüye prim verdiğimiz sürece, nitelikli insanların geri planda kalması kaçınılmaz olur. Bilgiden çok sunuma, liyakatten çok tanınırlığa değer veren bir kültür, uzun vadede hem bireyleri hem de kurumları zayıflatır. Çünkü bir işin ehli olmak, sadece bilgiyle değil, aynı zamanda karakterle de ilgilidir: sabır, tevazu, sorumluluk ve dürüstlük… Bunlar olmadan, ne kadar çok konuşulsa da gerçek uzmanlık ortaya çıkmaz.
Asıl mesele “bilip bilmediğimiz” değil; “ne kadar bildiğimizi bildiğimizdir.” Gerçek uzmanlık, sadece öğrenmekle değil; susmasını, beklemesini, hata yapmasını ve öğrenmeye devam etmesini bilenlerin işidir.