Sanat ve kültür mirası Paris’i bir de benden dinleyiniz. J Yüzyıllardır sanatçılara ve girişimcilere ilham kaynağı oluyor. Müzeleri ve tarihi meydanları ile Paris, sokaklarda binlerce turist ağırlıyor. Paris’te pek de Paris’li göremedik. Hepsinin Côte d'Azur sahilindeki evlerine gittiklerini öğrendik. Paris; sokaklarda, metrolarda, alışveriş merkezlerinde her renkten, her ırktan turistlerin yer aldığı bir metropol halini almış. Bir şehir efsanesi olan sokak farelerini hiç görmedik. J Aksine sokaklar çok temizdi.
Metro istasyonunda oturma koltuklarının yamukluğu dikkatimi çekti. Bu yamukluğu evsizler geldiğinde yatmasınlar diye yapmışlar. Her yerde inanılmaz bir sıra var. Metrolar aşırı kalabalık, gençler ve kadınlar aşırı bakımlı, herkes kendi özgürlüğünü sınırsız yaşıyor. En çok dikkatimi çeken noktalardan biri çocukları neredeyse işaret diliyle yetiştiriyorlar. Bu bilinçli bir şeydir bence. Bu sayede çocuklarının frekanslarının yükseltmelerini engelliyorlar ve kavgacı hale getirmiyorlar. Biz de keşke bunu uygulayabilsek. Çocuklar özgür bireyler. Gezimizin ilk gününde Disneyland‘a gittik. J Binlerce turistin yer aldığı devasa büyüklükteki Disneyland’da ekonomik kriz yoktu. Mağazalar insanlarla doluydu ve her aile çocuklarının kafasına bir Mickey‘den oyuncak veya taç takmıştı. Çocukların yaratıcılıklarının gelişmesini ve gülmesini amaçlıyorlardı. Disneyland‘da tüm çizgi film karakterlerini gördük. Bizim Pamuk Prenses, Sindirella gibi zorbalanan masal kahramanları artık ortada yoktu. Onun yerine hayata neşe katmaya çalışan iyi niyetli karakterler konulmuş.
Tüm zamanların en romantik şehri Paris’in Sein nehrinde tekne turlarına katıldık. Akşamüstü yola çıkan teknede, tüm gece Paris binalarını seyrederek yolculuk yapabiliyorsunuz. Arzu ederseniz burada yemekte yiyebiliyorsunuz. Metro biletleri ve tekne biletleri günübirlik, yani bir gün boyunca istediğiniz saatte istediğiniz noktaya kadar bu bileti kullanabiliyorsunuz. Müzelerde tablolar önünde dakikalarca tabloları izleyen sanatseverler var. Şehrin her noktasında görünen Eyfel Kulesi aslında, gündüz bir şey ifade etmese de geceleyin müthiş büyüleyici bir manzaraya sahip oluyor. Işık gösterisi, manzara eşliğinde çalınan akordionlar, gitarlar, bakımlı ve mutlu insanlar, burayı adeta büyüleyici bir mekan haline getiriyor. Anlayacağınız Paris’te pek de ekonomik kriz, yangınlar, kavgalar, gürültüler yok. Varsa yoksa, alışveriş var. La Fayatte isimli tarihi bir binanın ( Lady Diana‘nın kayınpederinin mağazası) içinde dünyanın en ünlü markalarının mağazaları var. İçeriye sırayla müşteri isimleri ile birlikte alıyorlar. Kadınlar birbirlerinin elinden çantaları kapışıyor. O anı yaşayınca içim burkuldu. Bizler her gün ekonomi savaşları yaşarken, onlar hayatın tadını çıkarıyorlar.
Louvre Müzesi’ne girmek için 80 dakikalık bir bekleme süresi vardı. Müzenin içi 1800’lü yıllardan bu yana dünyanın her tarafından toplanan tarihi eserlerle doluydu. Kimi zorla kaçırılmış, kimi bağışla alınmış, ama dünyanın bütün tarihi eserleri buraya toplanmış. Notre Dame Katedrali’ni gezemedik yeni yanmış ve tadilattaydı. Şanzelize, Paris’in en önemli caddesi. Türkiye’deki birkaç şehir bu merkezin bağlantılarından etkilenerek yapılmış onlarca cadde bağlanıyor. Montmartre sanatseverler, ressamlar ve onları izlemeye gelen binlerce insanla dolu. Satre Caour Bazilikası merdivenlerinden Paris’i izlemek tarifsiz güzel. Benim en beğendiğim müzelerden biri Empresyonist müzesi Orsay müzesiydi. Dünya’nın bence en güzel tabloları burada toplanmış. Eski bir tren garından dönüştürülen bu müze Monet, Renuar, Degas ve Van Gogh gibi ustaların eserlerini bulunduruyor. Yeme içme konusunda şunu söyleyebilirim; Marketlerdeki diyet ürünleri, vegan ürünler, unlu mamüller çok fazla seçeneğe sahip. Paris’te ilgimi çekenlerden biri de, mekanlardaki tuvaletlerinin sadece bir insanın sığabileceği büyüklükte inşa edilmiş olmasıydı. Bizim kaldığımız bölge defans adında iş ve ticaret merkeziydi. Burada tam bir ticaret havası esiyor. 72 tane yüksek kule ve 180.000 çalışanın bulunduğu merkezde onlarca mağaza bulunuyor.